Şimdi lâl zamanı....Kapat gözlerini..Kuyularda inleyen binlerce Yusuf'u saklıyorum...Sen ise sevdamızı demlemiş yavru ceylanlara içermektesin...Susuyorum Yunus'un dizlerine çökerek...Seni anıyorum Süleyman evrâdında...Sen ise dualarına beni katıp binlerce " lâm " iniltisine " Elif'i " katıyorsun...Yanıyorsun Mecnun'a yanan Leylâ gibi...Susuyorsun Yusuf’a susayan Züleyhâ gibi...Kanatıyorsun yüreğini korkusuzca bıçağa boynunu vuran Esmâ gibi...Durma şimdi...Ellerini aç gökyüzüne bir dua gibi...Yağ bozkırlarıma bir deryâ gibi...Boynunu bükme sakın...Ezberlese sonbahar senin narin bedenini.." Nun " gibi dik dursun başın..Eğme diyorum sancağını..Aldırma ömrümüze biçilen hasrete..Aldırma bedenine vaat edilen miadı dolmuş hastalı𤤤¤an bürüse de gözlerimize..Hüzne sürgün edilse de vuslatımız...” Elif ” gibi gülümseyelim suskunluğa...Elif ki; ne yüce bir kelimedir Tur dağında. Unutma sevgili; hiçbir yara duasız bırakılmamıştır..Bırak aksın kanımız..Damlayan her kanın düştügü yerde binlerce " umut " inkişaf etsin. Etsin ki Cennet müjdelensin solgun yüzlerimin bayram sabahına Bırak hasret bize yüklensin...Her hasret cığlığı gömlegimizden damlasın...
__________________